İnanç, İstismar ve İktidar!
Amerika Birleşik Devletleri, din özgürlüğünü anayasal bir hak olarak tanıyan ve farklı inanç gruplarına geniş yaşam alanı sunan bir ülke. Ancak bu özgürlük ortamı, zaman zaman kapalı yapılar ve “tarikat” olarak adlandırılan toplulukların güçlenmesine de zemin hazırlıyor. Son dönemde yaşanan olaylar, bu tür yapılanmaların sadece dini değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve psikolojik boyutlarıyla da toplumu etkilemeye devam ettiğini ortaya koyuyor.
Geçmişte tarikat denildiğinde akla izole çiftlikler, kapalı koloniler ve karizmatik liderler gelirdi. Bugün ise tablo değişmiş durumda. Özellikle sosyal medya platformları, yeni nesil dini grupların hem propaganda hem de üye kazanma alanı hâline geldi. Netflix belgeseliyle gündeme gelen 7M / Shekinah Church örneği, bunun en çarpıcı göstergelerinden biri oldu. TikTok üzerinden geniş bir kitleye ulaşan bu yapı hakkında federal makamlar cinsel istismar ve insan ticareti iddialarıyla soruşturmalar yürütüyor.
Maryland eyaletinde ortaya çıkan ve “Zizians” olarak bilinen topluluk, Amerika’da tarikat olgusunun ne kadar farklı kimliklere bürünebileceğini gösterdi. Radikal veganlık, anarşist söylemler ve dijital çağın diliyle hareket eden bu grup, en az altı ölümle ilişkilendirildi. Kamuoyunda “ölüm tarikatı” olarak anılan bu yapının üyeleri arasında yüksek eğitimli bilgisayar bilimcilerinin de bulunması dikkat çekti. Bu örnek, tarikatların artık sadece kırsalda değil, teknoloji merkezli metropollerde de kök salabildiğini gözler önüne seriyor.
ABD’de tartışılan bir başka başlık ise “Yeni Apostolik Reformasyon” (NAR). Pentekostal kökenli bu hareket, “Tanrı’nın krallığını yeryüzünde kurma” iddiasıyla kültürel ve siyasi alanlarda daha fazla etkinlik kurmayı hedefliyor. Bazı uzmanlar, bu akımı demokrasiyi zedeleyebilecek bir ideolojik hareket olarak değerlendiriyor. NAR’ın, siyasete ve devlet kurumlarına nüfuz etme çabaları, din özgürlüğü ile laiklik arasındaki dengeyi yeniden gündeme taşıyor.
Tarikat kavramı sadece kapalı dini gruplarla sınırlı değil; zaman zaman inanç topluluklarına yönelik nefret saldırıları da bu tartışmalarla iç içe geçiyor. Geçtiğimiz günlerde Michigan’da Mormon cemaatine yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı, ABD’de dini grupların güvenliği meselesini yeniden gündeme getirdi. Bu tür olaylar, inanç özgürlüğünün korunmasının yanı sıra toplumsal barışın da ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Tarikatlardan ayrılmak, çoğu zaman uzun ve zorlu bir süreç. Psikolojik baskı, ekonomik bağımlılık ve sosyal dışlanma korkusu, üyelerin kopmasını zorlaştırıyor. Bu nedenle ABD’de mağdurlara destek sağlayan sivil toplum örgütleri ve terapi merkezleri önemli bir rol üstleniyor. Ancak devletin müdahale alanı, anayasal din özgürlüğü ilkesi nedeniyle çoğu zaman sınırlı kalıyor.
ABD’de tarikatlar, tarihsel olarak her dönemde farklı görünümlerle ortaya çıktı. Bugün ise internet çağının sunduğu imkanlarla çok daha görünür ve etkili hâle geldiler. Bir yandan din özgürlüğü, demokrasi ve bireysel haklar açısından bu yapıların varlığı kabul edilirken; diğer yandan istismar, manipülasyon ve suç iddiaları toplumun huzurunu tehdit etmeyi sürdürüyor.
Görünen o ki, Amerika’daki tarikat tartışmaları önümüzdeki dönemde de hem hukuk sisteminin hem de toplumun gündeminde sıcaklığını korumaya devam edecek.